GAPGündemi'nden Seyfullah Polat ve Tuğba Polat çifti olarak bu vesileyle Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül ve Hanımı Betül Beyazgül'ün şatafattan uzak evlerine misafir olduk. Samimiyet ve içtenliğin, nezaket ve tevazuu ile buluştuğu bu sohbetten, İnşallah siz kıymetli okurlar da bizler kadar keyif alırsınız...

- Evinizin kapılarını ilk kez GAPGündemi ailesine açtınız. Bizi mahreminize aldınız. Teşekkürlerimizi sunarak sohbetimize başlamak isteriz.

Betül Beyazgül: Biz aile olarak, özellikle Zeynel Beyin siyasi kimliğini de göz önünde bulundurarak ön planda bulunmak istemiyoruz. Böyle bir hassasiyetimiz var. Sizlerin bu hassasiyetlere saygı duyduğunuzu, özen gösterdiğinizi biliyoruz. Sizleri evimizde ağırlamak, tanımak bizleri de mutlu etti.

- İlk sorumuz, Nasıl tanıştınız?

Betül Beyazgül: Zeynel beyin kız kardeşiyle aynı okuldaydık. Ailelerimiz tanışıyordu. Zeynel Bey beni bir defa görmüş ama ben görmemiştim hiç. Eskiden günümüzdeki gibi yüz yüze tanışma süreçleri de yoktu kültürümüzde.

Zeynel Abidin Beyazgül: Bir defa annesiyle bize gelmişlerdi. O zaman balkondan bakmıştım. Uzaktan da olsa orada görmüştüm.

- Öyleyse anneniz beğenip önerdi diyebilir miyiz?

Zeynel Abidin Beyazgül: Annem ve kız kardeşim, Betül hanımı bana anlattılar. Bahsettiklerinde uyum sağlayabileceğimizi düşündüm. Evlendikten sonra da hamdolsun çok güzel bir uyum yakaladık.

- Evlilik süreciniz nasıl gelişti?

Betül Beyazgül: Bundan 30-35 sene önce öyle gezmeler, kahve içmeye gitmeler, flört etmeler yoktu. Hayat görüşleri ne olursa olsun aileler bu durumu kabul etmezdi.

Zeynel Abidin Beyazgül: Aslında bana göre çiftlerin evlilik öncesinde birbirini görmesi, ''Ruhen ben bu insanla olabilirim'' demesi çok önemli. Beklentilerini birbirleriyle paylaşmalılar. Kendileri için olmayacak veya yapamayacakları şeylerden bahsetmemeliler. Tıpkı siyasette olduğu gibi. Aksi durumda evlilikler hayallerle başlıyorlar. Evlendikten sonra hayatın gerçekliğiyle karşılaştıklarında büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Yine siyasette eğer bir seçime giriyorsanız, yapamayacağınız bir şeyi vadetmemelisiniz. Sonrasında toplum bir sükût-u hayale uğruyor. Elhamdülillah biz bunu yaşamadık.

Betül Beyazgül: Bizim evlenmemize eniştem Adil Saraç vesile oldu diyebiliriz. Ailemin gönül rahatlığıyla evlenmemize müsaade etmelerinin en önemli nedeni eniştemin referansı olmuştur.

Zeynel Abidin Beyazgül: Yalnız bir noktayı atlıyor Betül hanım. (Gülümseyerek) Ben bir gün sabah namazına gitmiştim camiye. Hanımın babası da beni görüyor ve dua ediyor. ''Keşke bu genç benim damadım olsa'' diye. Evlendikten sonra babası dile getirmişti, benim o duasında yer verdiği kişi olduğumu anladığında ne kadar şaşırdığını…
Betül Beyazgül: Zeynel bey bahsedince annem geldi aklıma. (Gülümseyerek) O da "Kızım bir avukatla evlenir İnşallah" diye dua ederdi.

- Kaç evladınız var. Zeynel beyin baba ve koca rolünü nasıl tanımlar sınız?

Betül Beyazgül: 3 oğlumuz var. Aslında Zeynel beyle biz gurbete gittikten sonra değişime uğradık. Başta örf ve adetlerin vermiş olduğu usulleri uyguluyorduk çocukları yetiştirirken. Sonrasında Zeynel Bey baya kitaplar okumaya başladı bu konuda. Hatta Doğan Cüceloğlu'nun kitapları baya etkilemiştir kendisini.

Zeynel Abidin Beyazgül: Daha çok çocukların disipline edilmesine odaklanan bir aile yerine, bireysel karakterlerin ön plana çıktığı bir aile yapısını tercih ettim. Çocuk kişisel olarak kendini tamamlasın, kendini tanısın, kendisiyle barışık olarak yetişsin istedim. Urfa'ya döndükten sonra da maalesef bir çatışmaya da neden oldu diyebiliriz. Örneğin; çocuklara ''Siz kimle görüşeceğinizi, nereye gideceğinizi bilirsiniz'' dediğim de hep itiraz ve eleştirilerle karşılaştım.

Betül Beyazgül: Çocukların özgür bireyler olması için uğraştı. Hatta bazen bende takılırım kendisine "Bu kadar da özgür olmasalar da olur" diye. Ben geleneksel değerlerimizi çok önemsiyorum ve bazı adetleri uygulamaya gayret ediyorum. Hala aileme kendim hizmet ederim, toplu taşımalarda benden büyük biri varsa kalkıp yer veririm.

-Evlatlarımıza doğdukları andan itibaren taşımaları gerektiğini düşündüğümüz değerleri verirsek, yetişkin olduklarında zaten kendilerine yetebilen duyarlı ve özgür bireyler olabileceklerdir. Süreç bu şekilde ilerliyor galiba?

Zeynel Abidin Beyazgül: Bazen "Bunu başarabildik mi?" diye düşünmüyor değilim. Genlerimize işlemiş herhalde gelenekselliğimiz. Ama çocuk babasının, annesinin kopyası değil kendisi olabilmeli. Zaman zaman kendimi sorguluyorum. Toplum bana neler aşılamış, ne kadarı doğru? "Yanlış olduğunu düşündüğüm şeyleri değiştireyim" diyorum. Ama atı alan Üsküdar'ı geçmiş oluyor. Geçmişe dönüp yanlışlarımı düzelteyim desek te o şansımız olmuyor maalesef.

- Günümüzde bir Urfa nüfusu kadar Urfalının da farklı şehirlerde yaşadığını görüyoruz. Siz de iş hayatınız vesilesiyle farklı şehirlerde bulundunuz. Hiç Urfa dışında farklı bir şehirde yaşamayı düşündünüz mü?

Zeynel Abidin Beyazgül: Açıkcası benim Urfa'dan çıktıktan sonra Urfa'ya dönmek gibi bir düşüncem yoktu.

Betül Beyazgül: Aslında bu soruyu bana sormanız lazım. Zeynel Bey Urfa'dan giderken dönememek üzere çıkmıştı yola. Mesela Bursa'da başladık. Orada ev aldık, bahçe aldık. Bahçemiz hala duruyor. Ama benim mücadelem hep Urfa oldu.

- Neden hep Urfa?

Betül Beyazgül: Belki evin tek kızı olmam hasebiyle diyebilirim. Babama bir düşkünlüğüm vardı, aileme olan bir düşkünlüğüm vardı. Çocuklar da Urfa'yı seviyorlardı. Tayinimiz önce Bursa ardından Kayseri son olarak Malatya'ya çıktı. Baktık git gide Urfa'ya yaklaşıyoruz. (Gülümseyerek) Urfalı olmayan bir hanımla evli olsaydı gelmezdi Zeynel Bey.

Zeynel Abidin Beyazgül: Dışarıda yaşam şartlarımızın daha iyi olmasına rağmen hanımın ve çocukların aklında hep Urfa vardı. Orada ne kadar mutlu olursak olalım o mutluluk hep yarım oluyordu. Sonrasında da onların arzusu olduğu için dönmek durumunda kaldık.

-Biz de çift olarak 5 yılımızı Konya'da geçirdik ve açıkçası gelmeyi pek istemedik. Belki Konya ile bir gönül bağı kurmuştuk. Sizde böyle bir his uyandıran bir şehir oldu mu?

Betül Beyazgül: Ben de aynı gönül bağını Kayseri'de kurmuştum. İkinci memleketim diyebilirim Kayseri için. Orada çok güzel bir arkadaş çevremiz vardı, çocuklar da orada mutluydu. Ama her zaman ilk tercihimiz Urfa'ydı.

- Çift olarak birbirinizi en çok eleştirdiğiniz özelliğiniz nedir?

Betül Beyazgül: (Gülümseyerek) Akşamdan kalan yemeği yemez Zeynel bey.

- Çok büyük bir sorun değilmiş neyse ki. Peki. Sizin Başkanım?

Zeynel Abidin Beyazgül: Benim öyle şikâyet edebileceğim bir konu yok.

- Bu biraz politik bir cevap oldu sanki?

Zeynel Abidin Beyazgül: Gerçekten de öyle ama. Betül hanıma sorabilirsiniz isterseniz.

Betül Beyazgül: Aslında bana diyorlar ki "Zeynel Bey çok yoğun çalışıyor. Hiç rahatsız olmuyor musun" "Hayır" diyorum. Çünkü biz evlendiğimiz ilk günden beri geç saatlere kadar gelmezdi. Alıştım galiba bunu hiç sorun etmedim.

- Tam da burada sormak istiyorum. Zeynel Beyi siz yönlendirmişiniz siyasete. Doğru mudur?

Betül Beyazgül: Biraz öyle oldu sanırım. Ben gözümü açtım Zeynel Bey siyasetin içinde. O vakit yeni evliyim. Bir gün demedim ki; "Ben 3 çocukla yalnızım niye geç geliyorsun"

Zeynel Abidin Beyazgül: O sene Refah Partisi 2. sıradan Milletvekili Adayıydım. Barajı aşamadık. Refah Partisi o dönemde Urfa'da zaten Milletvekili çıkaramıyordu. Seçim döneminde her gün gece 2-3 gibi eve geliyordum.

- Betül Hanım nasıl idare ettiniz, zor olmadı mı?

Betül Beyazgül: Hep "Davam" derdi. "Memleket hizmet bekliyor" derdi. O dönemlere ait bir videosu var hala saklıyorum. Reno marka aracıyla köy köy dolaşırlardı. Bütün parasını bu ziyaretlere harcardı. Ben de aynı dava şuuruyla yüzüğümü, bileziğimi verirdim. Hiç unutmam; bir gün Erbakan hoca miting yapıyordu. Benim çocuklar küçük. Büyük oğlum Abdullah 2 yaşında, ikizler kucağımdaydı. Ben arkadaşları aradım. Mitinge gelmeleri için organizasyon yaptım. O zaman da Bosna savaşı başlamıştı. Urfalı hanımlar takı severler. Hemen üzerimizde ne varsa bilezik, küpe, yüzük çıkarıp topladık. Erbakan hocaya iletmesi için Zeynel Beye verdik. Çok severdik Erbakan Hocamızı. Velhasıl kelam ben de Zeynel Bey vesilesiyle çok sevdim bu yolu.

- Çocuklarınıza da bu dava şuurunu kazandırabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Betül Beyazgül: Evet düşünüyorum. Zaten çocuklarım her yerde yanımdaydı. Bende ki o ruhu görünce, bununla büyüyünce doğal olarak ailece aynı sevdaya sevdalandık. Memleket sevdası. Ben bir gün bile eşime "Gitme" demedim. Hep ''Git'' dedim. Biz bu dünyaya niye geldik? Kul olmaya geldik. Allah yolunda hayırlara vesile olmak, bunun için çalışmak, mücadele etmek için geldik. Asla yılmak, yorulmak yok. Devam edeceğiz. Elimizden gelenin fazlasını yapmaya gayret edeceğiz.

- Başkan bey 1976 yılından beri başlayan bir siyasi çalışma hayatının içinde. Biz bile standart çalışma saatlerimize rağmen bazen bunaldığımızda ara verip ruhumuzu dinlendiriyoruz. Ancak siyaset çok yoğun bir tempoyu gerektiriyor. Hiç yorulduğunuzu hissetmiyor musunuz? Bu durum sosyal hayatınız nasıl etkileniyor?

Betül Beyazgül: Birkaç ay önce Kâbe'den geldik. Çok yorgunuz, ayaklarımız balon gibi şişmiş. İnanır mısınız? Zeynel Bey valizleri bıraktı, "Ben 15 gündür yoktum. Urfa'mı ihmal ettim" deyip çıktı. Ben de asla "Gitme" demem. Asla evde ki sorunları hissettirmem. Çocuklara bile söylerim. "Babanız zaten dışarda savaşıyor. O üzülmesin"

Zeynel Abidin Beyazgül: Bu sorunuza şöyle cevap vermek isterim.

Bazen Yunus gibi kaçasım gelir.
Bazen Musa gibi dövüşesim gelir.
Bazen İbrahim gibi ateşe girip;
Yanmadan, çıkasım gelir.

Betül Beyazgül: Zeynel Beyin kendi yazdığı bir şiir.

- Annenize de bir şiir yazmışsınız. Hatta Musa Kaldı ağabey bestelemiş şiirinizi. Peki, Betül Hanıma da şiir yazdınız mı?

Zeynel Abidin Beyazgül: Var tabi. Ama bize özel kalmasını tercih ediyoruz.

Betül Beyazgül: Zeynel Bey bana güzel sürprizler yapardı. Kitaplar alırdı. Şule Yüksel Şenler, Emine Şenlikoğlu gibi yazarların kitaplarını. Kitapların arasına çiçekler koyardı.

Zeynel Abidin Beyazgül: İnsan bir doğruyu, bir güzelliği gördüğü zaman; herhangi bir baskı yapmadan o doğruyu sevdiklerinin de görmesini istiyor. "Ben kendimi kurtardım, tamamım artık" demek, bu Allah'ın emrine de çok uymuyor. Kalbimizde ki sevgiyi büyütmek lazım. Eğer bu sevgiyi büyütürsek bütün insanlığı kuşatacak hale gelecek ki, buna ulaşmak çok mümkün değil. Düşünün siz diyorsunuz ki "Ben insanlık için çalışıyorum". Fakat en yakınında ki kişiyi hiç düşünmüyorsun. Aslında bu akıl değil gönül işi. Bu konuda da bir şiirim var:

Yaratanın sevdiği gönüller var.
İçinde yatan hüzünler var.
Damla damla gözyaşı,
İz bırakmış gönüller var.

- Hukukçusunuz ama sizde bir edebiyat aşkı da var gördüğümüz kadarıyla..

Betül Beyazgül: Zeynel Beyin şiirleri çoktur.

Zeynel Abidin Beyazgül: Aslında bu hayat yazdırıyor bana.

- Bu Edebiyat sevgisi ve ilgisi nereden geliyor?

Zeynel Abidin Beyazgül: Esasen ben matematikçiyim. Üniversiteye girerken Türkiye'de ki bütün Tıp Fakültelerine girebiliyordum. Fakat ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini tercih ettim.

- Neden Hukuk peki?

Zeynel Abidin Beyazgül: Hukuk alanında kendimi daha iyi bulabileceğimi düşünüyordum. Kendimi hiç doktor veya sağlığın diğer alanlarında hayal etmedim.

- Konuşmalarınızda hep bir dava şuurundan bahsettiniz. Bu kavram aileden mi geliyor?

Zeynel Abidin Beyazgül: Babam Risale-i Nur'un ilk talebelerindendi. Bu sebeple onunla birlikte sürgün hayatında çok fazla yer dolaştık. Gittiğimiz yerlerde de bakkal yok, dükkân yok. Tabi babam kitap okumaya devam ediyordu. Bizde onun okuduğu kitapları okuyorduk. Çoğu zaman yiyecek içecek bir şey bulamıyorduk. Niye yapıyor babam bunu? Babamı eleştiriyorlardı. Diyorlardı ki; "Nedir kitapların arkasına düşmüş bu adam" O dönemlerde hapse de girip çıkıyordu tabi. Babam bizi Risalelerin anlatıldığı yerlere götürüyordu.

Anlamıyorduk ama orada ki atmosfer çok hoşumuza gidiyordu. Çok sonradan anladık ki dava dediğimiz şey; kâinatın yaratanıyla kurduğumuz bir bağ. Onun sevdiği şeyleri yapıp, sevmediklerinden uzak durmak. O bağı doğru kuramadığınız zaman bir huzursuzluk yaşıyorsunuz. Niye bu kadar fedakârlık yaptı? Belki kendi şehrinde daha rahat yaşayabilirdi. O sürgün hayatını yaşamazdı. Ama demek ki olduğu yol bütün zorluklara rağmen daha huzurlu geldi. Biz küçükken babam beni bir kitap evine çırak olarak götürdü.

- Hangi kitap evinde çıraklık yaptınız?
Zeynel Abidin Beyazgül: Harran Kitap Evi. O kitap evinde ben haftada 50 kuruş alıyordum. Bir ekmek 25 kuruştu. Herkes alıyor 5 lira, 10 lira haftalık. Ben alıyorum 50 kuruş. Babama kızıyordum "Beni niye buraya gönderiyor" diye. Ama orada da canım sıkıldığı için her gün kitap okuyordum. Şimdi dönüp baktığımda bu durum bana satın alınmayacak bir servet oluşturdu. Babam beni iyi ki oraya götürdü. Bakın babam memur, ihtiyaç sahibi bir adamdı. Farklı bir yere çırak olarak verebilirdi beni. "Aldığı para kendisine yeter, ona harçlık vermek zorunda kalmam" diye düşünebilirdi. Ama yapmadı. Benim kitaplara olan düşkünlüğümün temelleri biraz da oradan başladı. Devam eden hayatımızda da okumak bize bir alışkanlık olarak kaldı. "Keşke bunu daha önce okusaydım" dediğim, sonra tekrar tekrar okuduğum şeyler var. Başucu kitaplarım var.

- Babanız Harran Dergisi ekolünden galiba?

Zeynel Abidin Beyazgül: Doğrudur Harran Dergisi ekolünden. Açıkçası günümüzde unutulan bu tabiri kullanmanıza şaşırdım.

GAPGündemi de 25 yıllık yayın hayatında bu ekolün içinde, hatta misyonunu devam ettiren bir merkez oldu. Günümüzde de bu ekolün hayatta olan temsilcileriyle programlar çekip yayınlıyoruz. Urfa'nın fikir ve kültürel yapı taşlarını oluşturan bu insanları, gençlerimiz de tanısın bilsin istiyoruz.

Zeynel Abidin Beyazgül: Harran Dergisi Ekolünün kurucusu Halil Soran'dır. Kendisi çok fedakâr bir insandır. Allah şifa versin, şu sıralar biraz hasta kendisi. O ve onun çevresindeki güzel insanların Urfa üzerinde çok büyük katkıları, emekleri var.

- Salih Özcan, Zübeyir Yetik, M.Akif İnan, Nihat Armağan'ın öncülük ettiği; şehre ve ülkeye etki eden fikir - sanat düşüncesinin bina ettiği bir ortamda büyümek size büyük artılar kazandırmış olmalı…

Zeynel Abidin Beyazgül: Tabi. Hep şunu düşünürüm; insan bir doğruyu yakaladığında o doğruyu bırakmamalı. Fakat unutmak isterseniz üzerini çok rahat örtebilirsiniz. Fakat bu durumda ruh huzursuz olur. Ruh bir doğruyla karşılaştığında o doğrunun savunucusu olur. Neticede insanlar hayatlarında doğrularla karşılaşırlar. Eğer bu doğruların peşinden gitmezlerse iç çatışma yaşarlar. Ben çocukken stres, ruhi bunalım diye bir sıkıntıyı duymamıştım. O dönemlerde insanlar hem tabiatla hem kendileriyle hem de Allah'la barışıktı.

- Urfa sizin için ne ifade ediyor?

Zeynel Abidin Beyazgül: Peygamber Efendimiz (sav.) Hicrette Mekke'den ayrılırken çok üzülüyor.

Betül Beyazgül: Aynen biz de Urfa'dan ayrılırken çok büyük bir hüzün yaşadık.

Zeynel Abidin Beyazgül: Ben diğer şehirleri yermeyi hiç istemem. Birincisi kendi toprağıma bir bağlılığım var. İkincisi Urfa'nın farklı bir manevi havası olduğunu düşünüyorum. Sokaklarının ayrı huzur verici bir yönü olduğunu düşünüyorum.

- Betül Hanım Zeynel Beyin görev süresince hayata geçirdiği projeler içinde en çok takdir ettiğiniz hangisidir?

Zeynel Bey 3,5 yılda çok büyük projeler yaptı. Trafik Urfa'nın en büyük sorunlarından biri. Bu sebeple bizim için ilk sırada Abide Kavşağı Projesi geliyor. Biz de herkes gibi o bölgenin trafiğinden çok şikâyetçiydik. Bu projeyle Elhamdülillah yüzde 80 azaldı. Projeleri gören insanlar 3,5 yıl içinde gerçekleşen bu değişimi görünce hayret ediyorlar.

- Betül Hanım sizin öncülük ettiğiniz, dahil olduğunuz projeler var mı?

-Zeynel Bey seçimi kazandığında, teşekkür ziyaretleri yapmaya karar verdim. Bu ziyaretlere de Eyyübiye'den başladım. Ellerimizde hediyelerle ziyarete gittiğimiz zaman maalesef son yıllarda özellikle hedef alınan, tahrip edilen aile kavramının yıpranmışlığını görmek beni çok rahatsız etti. Ertesi gün Müftülükle ve kanaat önderleriyle bir toplantı düzenledik ve dedik ki "Allah'a çok şükür seçim bu şekilde tecelli etti. Evet, yol yapılacak, park yapılacak ama bizim yapmamız gereken en büyük icraat, insanlarımızın gönüllerini doyurmak. Gençlerimize, kadınlarımıza sahip olduğumuz kültürel, milli ve manevi değerlerimizi hatırlatmak. Bunun için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerek" Müftülükle bir proje başlattık. Kadın Destek Merkezlerimizde hanımların çocuklarıyla birlikte gelebilecekleri, kreş imkânlarının bulunduğu ortamlar hazırladık.

Şimdi bu merkezlerde hanımlar, genç kızlar el sanatlarını öğreniyor. Kur'an-ı Kerim ile aydınlanıyor. Mesleki becerilerini geliştiriyor ve kişisel olarak destekleniyorlar. Şimdi köylere gitmeye başladık. Sağ olsun hocalarımız her gün köylerde, şehrin çeşitli noktalarında değerler eğitimi veriyorlar.

- Çok önemli bir hizmete ön ayak olmuşsunuz. İnşallah bu hayırlı adımlar daha da bereketlenir ve daha fazla gönüllere dokunmak nasip olur. Bizler de genç bir çift olarak bu güzel sohbetten istifade ettik. Kendi ailemizde uygulayabileceğimiz notlar aldık. Tekrar bizleri evinizde misafir ettiğiniz ve ağırladığınız için teşekkür ediyoruz.

RÖPORTAJ: TUĞBA POLAT - SEYFULLAH POLAT