Körfez ülkeleri ABD ve İran'ın arasında Hürmüz Boğazı'nda yükselen gerginlikte, taraf olmak yerine denge politikası izlemeyi tercih ediyor.

Basra Körfezi ile Umman Körfezi'ni birbirine bağlayan Hürmüz Boğazı dünyanın en büyük petrol sevkiyat noktası olarak nitelendiriliyor. Hürmüz Boğazı'ndan geçen yıl günlük ortalama 21 milyon varillik petrol sevkiyatı yapıldı. Bu miktar geçen yılki küresel petrol tüketiminin yüzde 21'ine karşılık geliyor.

Basra Körfezi'nde mayıs ayında iki Suudi petrol tankeri ile bir Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve bir Norveç bayraklı kargo gemisinin saldırıya uğraması ve ABD'nin bu saldırılardan İran'ı sorumlu tutması bölgede suların yeniden ısınmasına yol açtı. Haziran ayında Suudi Arabistan'da petrol tesislerine ve Umman Körfezi'ndeki petrol tankerlerine yapılan saldırılarla bölgede tansiyon iyice yükseldi.

ABD yönetiminin Hürmüz ve Babu'l Mendeb Boğazı'nda seyrüsefer güvenliği için deniz koalisyonu kurulması çağrısında bulunmasının ardından, İran da Körfez'de ağırlığını htirmeye başladı.

İngiltere'ye bağlı Cebelitarık Özerk Yönetimi, 4 Temmuz'da, Suriye'ye yönelik ambargoları ihlal ettiği gerekçesiyle İran tankerini alıkoymuş, İranlı yetkililer ise tankerin bırakılmasını, aksi halde misillemede bulunacaklarını açıklamıştı. İran Devrim Muhafızları Ordusu da 19 Temmuz'da İngiltere bandıralı Steno Impero adlı petrol tankerini Hürmüz Boğazı'ndan geçişi sırasında denizcilik kurallarına riayet etmediği gerekçesiyle alıkoyduğunu duyurmuştu. Cebelitarık Yüksek Mahkemesi, İran tankerini 15 Ağustos'ta serbest bırakma kararı almıştı.

Körfez ülkelerinin koalisyona bakışı

İran ve ABD ile iyi ilişkiler yürütmek isteyen Körfez ülkeleri koalisyona net destek vermekten kaçınıyor.

ABD'nin 'Sentinel Operasyonu' adını verdiği uluslararası birliğe Körfez'de hangi ülkelerin dahil olacağı, hangi ülkelerin teknik, askeri veya finansal destek vereceği henüz net değil ancak İngiltere, İsrail, Bahreyn ve Avustralya resmi olarak koalisyona destek vereceklerini açıkladı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Kenneth McKenzie ile Manama'da bir araya gelen Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife, bölgede enerji güvenliğinin sağlanması adına koalisyona katılacaklarını belirtmişti.

Ayrıca Bahreyn ve İsrail diplomatlarının 18 Temmuz'da Washington'da bir ara gelmesinin ardından Bahreyn, 'Körfez'de Deniz ve Hava Güvenliği' başlıklı bir toplantı düzenleyeceklerini duyurmuştu.

BAE'nin çekilmesiyle Yemen limanlarına yerleşen Suudi Arabistan, ABD'nin sadece Hürmüz Boğazı'nı değil, Babu'l Mendeb ve çevresini de İran tehdidinden koruyarak Körfez ülkeleri için güvenli geçiş sağlayacağını öngörüyor.

Haziran ayının başında ABD ve Suudi Arabistan'ın, Körfez'deki gemilerin korunmasına yönelik acil toplanmasının ardından bölgede Amerikan askerlerinin sayısının artırılacağı açıklandı. Ancak Yemen savaşı başta olmak üzere İran'la sıcak çatışmaya girmek istemeyen Suudi Arabistan'ın bölgeye sadece eskort gemisi göndereceği veya koalisyona sınırlı finansal destek sağlayacağı belirtiliyor.

ABD'nin Orta Doğu'daki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapan Katar, temmuz ayının başında ABD ile enerji ve savunma alanında 85 milyar dolarlık anlaşma imzaladı.

Öte yandan Katar, Körfez krizinde kendisiyle ticari faaliyetlerine devam eden İran ile ilişkilerini zayıflatmak istemiyor.

Bu kapsamda İran ile ticari faaliyetlerini sürdürmek isteyen Katar yönetimi, 24 Ağustos'ta İran'ın Buşehr Limanı'ndan Katar'ın Hamad Limanı'na yapılacak nakliye seferlerinin başladığını duyurdu.

Böylece Katar'ın Washington ve Tahran'la devam ettirdiği iki yönlü politika, Doha'nın İran karşıtı koalisyona hangi ölçüde destek vereceğini belirsiz kılıyor.

Kuveyt ise bölgede deniz kuvvetleri aracılığıyla Körfez'deki adalarının güvenliğini korumak amacıyla ek önlemler aldığını açıklarken Umman, Hürmüz'deki gerginliği azaltmaya yönelik arabulucu rolü üstlenmeyeceğini ancak tüm taraflarla iletişim halinde olduğunu bildirdi.

Son olarak İran ile bölgesel rekabet içinde olan ve ABD siyasetine yakın bir tutum sergileyen BAE'nin, askerlerini Yemen'den çekeceğini açıklaması ve İran ile üst düzey güvenlik toplantıları düzenlemesi ülkenin dış politikasını değiştirdiğini gösteriyor. Ayrıca BAE bankalarının İran ve ABD yatırımlarına ihtiyaç duyması, ülkeyi bölgede denge politikası izlemeye itiyor.

Öte yandan Körfez ülkelerindeki insan gücü ve eğitimli askeri personelin az olması da bu ülkeleri İran karşısında zayıf konuma getiriyor.

ABD, İran'ı tuzağa düşürebilir

AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra Doğu Avrupa'daki askeri kuvvetlerini Körfez'e tamamen yayan ABD'nin üsler vasıtasıyla bölgeyi kontrol ettiğini belirtti.

ABD'nin ilk hedefinin bölgede İran'ı etkisiz kılarak nükleer tesislerini işlevsiz hale getirmek olduğuna işaret eden Caşın, 'ABD'nin deniz kuvvetlerine bağlı uçaklarla veya taktik nükleer silahlarla İran'a saldırması, bölgede en yüksek kırılma noktası olur. Washington'ın burada 1980-1988 tanker savaşlarından farklı bir strateji izleyeceğini öngörüyorum. Bu da kendisine müzahir bir koalisyon koridoruyla İran'ın Körfez'deki enerji trafiğini tıkayacak hareketlerini önlemek olacaktır.' diye konuştu.

Caşın, İran'ın uluslararası sularda BM deniz hukuku sözleşmesini ihlal ederek ticari gemilerin seyrüsefer serbestliğini inkitaya uğratabileceğini dile getirerek, 'Bu durumda ABD, BM nezdinde bir karar çıkartarak İran'a karşı hava ve deniz kuvvetlerini harekete geçirebilir. ABD'nin uluslararası hukuka ne kadar uyacağı belirsiz. İran'ı da farklı sabotajlarla tuzağa düşürebilir. Nitekim ABD, Aden Körfezi'nde iki gemiye yapılan saldırıyı İran'ın gerçekleştirdiğini kanıtlayamadı. Sadece İngiltere ve ABD'nin iddiasıydı. Bu sebeple çeşitli sabotaj olaylarıyla istediğini elde etmeye çalışabilir.' ifadelerini kullandı.

İran'ın misillemede bulunması halinde ise dünyadaki petrol ticaretinin yaklaşık 40'ının kesintiye uğrayacağına dikkati çeken Caşın, 'Bu durumdan başta Çin, Güney Kore ve Japonya etkilenecektir. İran ve Körfez enerjisine bağımlı olan Çin'in bölgeye oyun değiştirici olarak girdiğini görüyoruz. Rusya da özellikle Suriye savaşından sonra Akdeniz'i kontrol etmekte. Füze ve radarlarıyla ABD'yi kilitleyebilecek bir pozisyona geldi. Dolayısıyla ABD, Rusya ve Çin'i ikna etmeden doğrudan doğruya bir askeri strateji benimseyemez.' değerlendirmelerinde bulundu.

'İran, Türkiye, Pakistan ve Katar'ı kilit ülke olarak görüyor'

Washington merkezli Gulf State Analytics'in Başkanı Giorgio Cafiero da ABD ve İran'ın bölgede tansiyonu yükseltmesinin sadece Orta Doğu'yu değil, tüm dünyayı etkileyeceğini belirtti.

İran'a yapılacak herhangi bir saldırı durumunda, Hizbullah'ın yanı sıra Avrupa, Afrika ve Latin Amerika'daki birçok grubun Tahran lehine misillemelerde bulunabileceğinin altını çizen Cafiero, 'İran yönetimi ABD planına mukabil olarak stratejik öneme sahip birkaç ülkeyi kendi tarafına çekmeye çalışacak. İran özellikle Türkiye, Pakistan ve Katar'ı kilit ülke olarak görüyor. Bu sebeple Tahran yönetimi, Körfez'de faaliyet gösterecek ABD öncülüğündeki bir koalisyonun sadece sıcak çatışmaları tetikleyeceği konusunda Ankara, İslamabad ve Doha'yı ikna etmeye çalışacak.' ifadelerini kullandı. AA